Cuma, Aralık 18, 2009

Roma'da Zenginliği Katlamak | Lukretius Şiirleri | De Rerum Natura

"Kendi zenginliklerini arttırmak için vatandaşlarının kanlarını dökerler. Cinayet üstüne cinayet işleyerek zenginliklerini iki katına çıkarırlar. Kardeşlerinin cenaze törenleri onlar için haz konusu, yakınlarının sofraları kin kaynağıdır," diyen Lukretius'un görüşleri, Fransız düşünür J. J. Rousseau'nun toplumsal sözleşmesinin kaynakları arasındadır.


Şu soruyu sorar De Rerum Natura [Nesnelerin Doğası Üstüne] adlı kitabındaki şiirlerinden birinde: "Doğanın ne dediğini duymuyor musunuz? Beden için acıdan uzak, ruh için tasasız olmaktan başka bir istediği var mı ki?"

Kendi yanıtıysa şudur Lukretius'un:
"Acıyı dindirebilen, tasayı yok edebilen her şey ona sevinç verir. Doğa, doğa olarak, bundan başka bir şey istemez. Bizim evimizde ellerinde geceyi aydınlatmak için meşaleler tutan heykeller yoksa, her yanı gümüşle ışıldamıyor ve parıldamıyorsa, gitar sesleri duvarlarını çınlatmıyorsa ne çıkar. Bir akarsu boyunda, bir ağacın dalları altında, dostların arasında, taze çimenlerin üstüne uzanarak, kolayca ve masrafsızca, kendimizi dinçleştirebilmek, hele hava bize gülümsüyorsa ve mevsim yeşil otların arasına çiçekler serpiştirmişse... bize yeter."

Pazar, Kasım 01, 2009

Ellerimiz Ya da Kollarımız

İnsanlaşma olgusunda el en önemli rolü oynamış bir organdır. Bu gerçek, antikçağ Yunan düşüncesinde de sezilmişti. Anagsagoras'la Aristotales, "İnsanın elleri olduğu için mi aklı vardır; yoksa aklı olduğu için mi elleri vardır" sorusu üstünde düşünmüşlerdir.

Anaksagoras'a göre insan, aklı olduğu için akıllıdır; çünkü el ilk alettir ve bütün aletlerin ilkörneğidir.



Kant'a göre de el, dışarıya uzamış beyindir. Engels'e göre "tüylü atalarımız dikey yürümeyi önce bir kural, sonra bir zorunluk olarak kabul etmişlerse, bunun nedeni ön ayaklarının ayaklıktan başka bir işi yapmak zorunda kalmış olmasıdır".

Yine Engels'e göre "ilk taşın biçimlenmesiyle el, sınırlardan kurtulmuş ve özgürlüğüne kavuşmuştur. Artık başka hünerler de edinebilen el, sadece emek aleti değil, aynı zamanda emeğin ortaya koyduğu bir üründür.

İnsan elinin Rafael'in tabloları ve Paganini'nin müziği gibi harikaları yaratacak bir yetkinliğe erişebilmesi, ancak emek aracılığıyla ve gittikçe daha başka hareketleri yapmaya alışması ve bu alışkanlıklarını kalıtım youluyla kendinden sonraki kuşaklara geçirmesiyle olmuştur..."

Elin kazandığı özellikler, hem vücudun bütün öteki organlarını etkilemiş ve yararlandırmış, hem de insanın toplumsallaşmasını sağlamıştır.

Pazartesi, Ağustos 03, 2009

Şiir Neyi Yaşar?


"şiir en çok sessizlikleri yaşar
şiir dili kekemedir. bu yüzden sessizlikleri vurgular
sürgitlik, kesintisizilik düzyazıya özgüdür
şiir sessizlikle dağılıp parçalanarak yol alır

şiirin bütün birimleri bunu sayfada yaşar
(sayfa, şiirin ölüm kalım yeridir)
düzyazı bu sessizlikleri bilmez
şiirdeki bu sessizlik 'sözün ertelenmesi'nin ta kendisidir.
şiir ile düzyazıyı ayıran da budur
sözün ertelenmesinden kopardıklarımızdır şiir"


ya şair? ya şair?
o bu sözleri söyleyen, yazıya dökendir
o ilhan'dır. o berk'tir

Cumartesi, Ağustos 01, 2009

Kördüğüm : Gordiyon

KörDüğüm

Her varlık, kendi oluşma gücünü kendi içinde taşır; dışardan almaz. Bir çiçek bu güçle açar; bir yemiş bu güçle oluşur; insan bu güçle büyür.
İçgücün dışgüçlere de gereksinimi vardır. Sözgelimi gerekli ısıyı bulamayan bir yumurta civciv çıkarabilir mi? Hayır.
Ne var ki içgüç, başka deyişle özgüç, temeldir, hiçbir ısı da içgüç olmaksızın, sözgelimi bir taşı civcive dönüştürebilir mi? Dönüştüremez. İçgüçle dışgüçler diyalektik bağımlılık içindedir. Diyalektik hareket, içgüçsel bir harekettir.
Metafizik düşünce, yüzyıllardan beri güç olarak yalnızca dışgücü, hareket olarak da mekanik hareketi anlamıştır.